Actions

Work Header

JoJoların Tatili

Summary:

JoJolar yazın gelmesini fırsat bilerek tatil yapmak ister. Bakalım tatilde başlarına neler gelecek.

Chapter 1: Karneleri Aldık

Summary:

Karne alınmadan tatil planı yapılır mı hiç? Bu bölüm Jolyne sadece tembellik ediyor…

Notes:

Evet liselisi beni kesmedi ve bunu yazdım… bu arada bu ve lise macerası aynı evrende değil.

Şimdi bu tarz aile şeması başka ficlerde ya da doujinlerde illa vardır ama yine de açıklayacağım bu fic'te şöyle: Jonathan, Joseph, Jotaro kardeş. Sırasıyla çocukları Giorno, Josuke, Jolyne ve bu üçlü de kuzen olmuş oluyor.

Jonathan'la Erina evli (evet Giorno Dio'yla değil Erina'yla çocuğu) ama Erina sivil toplum kuruluşları ile Afrika'daki çocuklara yardıma gitti. Joseph Suzi'yi aldattığı için Suzi ondan boşandı (aferin) Joseph Tomoko'yla da evli değil öyle takılıyor. Jotaro'yla karısı da zaten boşanmış.

Bir de Dio var o da çok eskiden Jonathan'ı dolandırmıştı. George'a göre 'kader mahkumu' gerçekte şerefsiz amca rolünde.

Yaşları: İlk üçlü kırklı yaşların başında ama ikinci üçlü kendi partlarındaki yaşlarında.

(See the end of the chapter for more notes.)

Chapter Text

 Jolyne sağ elinde telefonu, sol elinde karnesi ile okuldan fırladı. Sınıfta kaldığı için ekstra bir yıldan sonra sonunda özgürdü. Az önce resmi olarak mezun olmuştu. Okuldaki kasıntı tiplerle mezuniyet partisine katılmaya da hiç niyeti yoktu. Gerçek dostları çocukluğunun geçtiği mahalledendi. Gerçi babasının yanına taşındığından beri (ayrıca dersleri nedeniyle) onlarla çok görüşememişti. Artık yaz geldiğine göre buluşma vaktiydi. Annesi ile daha sık görüşüyordu ama onu da özlemişti. Eve gitmeden önce bir sürpriz mi yapsam diye düşünüyordu ama babasına haber vermeliydi. Tam o sırada telefonu çaldı. Arayan babasıydı. 

 "Alo!"

 "Jolyne, karneni aldın mı?"

 "Evet baba."

 "Tamam eve çok gecikme." Jolyne bir an duraksadı.

 "Baba… ben aslında anneme karnemi gösterecektim." Bu sefer babası sessizdi.

 "…akşam yediden önce evde ol."

 "Tamam baba" dedi ve telefonu kapadı. Niyeyse teşekkür etmesi gerektiğini hissetmişti ama etmesine gerek yok gibiydi. Saat daha on birdi. Önce metroya sonra otobüse binip biraz da yürürse annesinin evine varacaktı. İstasyonun yolunu tuttu. Okulu (eski okulu) merkezi bir yerdeydi. Tren biraz kalabalıktı. İsmini bilmediği yukarıdan asılı şeyi tutmak için karnesini çantasına koydu. O sırada annesinden mesaj gelmişti. Tren henüz hareket etmemişti yani cevap yazsa giderdi. Hemen mesaja baktı.

 Anniş: Karneni aldın mı kızım?

 Jolyne en uygun cevabı biliyordu.

 Siz: geliyorum çay koy ;)

 Annesi çiçekli, kalpli çıkartma ile cevap verdi. Jolyne de kulaklığını takıp müzik çalar uygulamasından müzik dinledi çünkü metrodayken internet çekmediği için Spotify kullanmak işkenceydi. Metrodaki dilencileri ve acayip tipleri görmezden gelerek ineceği durağa kadar sabırla bekledi. Bu duraktan otobüse aktarma vardı. Tekrar günışığına çıktığına sevinen Jolyne scooter'ları atlatarak durağa vardı. Durak bomboştu. Herhalde kimse bu saatte belli bir mahalleye gitmiyordu. Yaşıtları o sırada ya alışveriş merkezlerinde ya da sahillerdeydi. Artık o iş sonraya kalmıştı. Arkadaşları da boşsa hafta sonu beraber gezerlerdi. Otobüs durağa yaklaştı. Otobüs de bomboştu. Jolyne ne zaman boş otobüse binse şoför onu yarı yolda indirip 'kimse binmiyor ben direkt durağa dönüyorum eve yürüyüp git' diyebilir diye korkardı. Ancak başka duraklarda insanlar otobüse biniyordu. Bu sefer de arkadaş grubuna yazılanlara baktı.

Florida Fedaileri

 Foof: bütün dersler pek iyi kıskanın çatlayın

 anasui: neyi kıskanacağız

 Ermes💚: biz de bimde ömür eskitek

 Foof: seneye son ondan sonra ben de senin yanına yazılırım merak etme .d

 Siz: ben bu sene de kaldım ;(

 Foof: nee

 Wes abi: sanayiye o zaman

 Siz: şaka yaptım hemen de atladınız 

 Siz: geliyorum çay koyun :))

 Ermes💚: hemen

 anasui: oo

 Foof: mal sana deil annesine gidiyo hshsjsjsj

 anasui: ?

 Ermes💚: bende sizin eve geleyim o zaman

 Foof: rehber hoca salarsa bende gelecem

 Siz: tamam anneme söylerim 

 Jolyne çok mutluydu. Artık okul denen illetten kurtulmuştu. YKS ve ÖSYM adlı canavarların olmadığı, onların yerine normal bir üniversite sınavının bulunduğu sihirli bir dünyada yaşadıkları için bundan sonra rahattı. Düzgün bir üniversiteye gireceğine de emindi çünkü sınav önceki hafta pazar yapılmıştı. Bu yıl ciddi çalıştığı için sınav rahat geçmişti. Jolyne kendini tam cuma günü havasında hissediyordu. Son durakta otobüsten inince hoplaya zıplaya eve gitti. Zamanında kum ve toprak içinde kaldığı o parkın önünden geçti. Aklına çocukluğu geldi. Artık eşek kadar olmuştu. Yine de burada geçen anılarını unutmamıştı, asla unutmak istemiyordu. Köşedeki Bim'de Ermes çalışıyordu. Gelirken geçtiği yan mahalledeki meslek lisesi de Anasui'nin mezun olduğu liseydi. Anasui bu okuldan makine sevgisi ile ayrılmış ve üniversitede makine mühendisliği okumuştu. Şu an çalışıyordu. Wes (nam-ı diğer Weather) ise sanayideydi. Foo Fighters on birinci sınıftan yeni mezun olmuştu. Bir de Emporio vardı ama Jolyne onu en son gördüğünde Emporio altı bezli bebekti. Şu an ortaokula başlamış olmalıydı. Derken Jolyne poşetimsi bir şeyin onu arkadan dürttüğünü hissetti. Arkasına baktığında FF'i gördü. Karneyi dürüm yapmış, Jolyne'in ensesine dayamıştı.

 "Ee naber?"

 "Kanka mal mısın?"

 "Ayıp böyle mi karşılanır kız… rehber hocayı camdan dışarıyı işaret ederek kandırdım ve erken geldim he he he…" Jolyne FF'i seviyordu ama kız biraz deliydi.

 "Ermes'i gördün mü?"

 "Hayır ama merak etme sevdiceğini yalnız bırakmaz gelir hemen." FF göz kırptı. Jolyne o ne demek diyecekti ama yürüye yürüye annesinin kapısının önüne gelmişlerdi. Zili çaldı. Zilin sesi kuzu meelemesiydi. Annesi böyle şeylere çok düşkündü.

 "İçeride kuzu mu var?!" FF heyecanlıydı.

 "Hayır salak zilin sesi o…"

 "Hee…" Jolyne'in annesi kapıyı açana kadar öyle beklediler. Kadın kapıyı açınca Jolyne üzerine atladı.

 "Anne!"

 "Kızım belim ağrıyor…"

 "Yaa anne…"

 "Of tamam koca bebek, ben de seni özledim." Annesi ile sarıldılar. Sonra kızlar içeri geçti. Televizyonda Müge Anlı açıktı. Jolyne kanepeye yayılmışken FF oturduğu gibi kalktı.

 "Kanka sen zaten yeni geldin hiç kalkma ben annene yardım ederim."

 "FF saçmalama burası benim evi–" Jolyne cümlesini tamamlayamadan susturuldu.

 "Şş!" Beklenmedik şekilde hamarat olan FF Jolyne'in annesine yardım etti ve masaya kurabiyeyle kek getirdi.

 "Yaa! Anne yoksa bunları benim için mi pişirdin?" Jolyne duygulanmıştı.

 "Kızım mezun olur da ben yapmaz mıyım?"

 "Yaa…" Bundan sonraki yarım saat televizyon izlerken atıştırmakla geçti. Müge Anlı izlemek istemedikleri için eski dizilerin tekrarlarından birini açtılar. Bu arada çay ocakta demleniyordu.

 "Evet Jolyne hanım karneyi görelim." Jolyne çantasından karnesini çıkardı. Geçen yıla kadar ortalama bir öğrenci olmuştu ama geçen yıl notları çok düştüğü için sınıfta kalmıştı. Bu sene ise tüm dersleri pek iyiydi.

 "Aferim kızım. Bak çalışınca oluyormuş değil mi? İnşallah sınav sonuçların da güzel gelecek." Annesi de mutlu olmuştu. Jolyne bunu bilse geçen yıl daha çok çalışır, çift dikiş olmazdı. Bunları düşünürken zil çaldı. FF hemen yerinden zıpladı. O an Jolyne anladı ki FF çok hamarat olduğu için değil hareket etmek istediği için annesine yardım etmiş.

 "Oo Ermes hanım gözlerimiz yollarda kaldı."

 "Kanka sus da şu poşetleri al."

 "Ermescim hoş geldin."

 "Hoş buldum abla…" Teyze derse üzülebilir diye abla demişti.

 "Aa onlara ne gerek vardı canım zaten ben kek yapmıştım."

 "Bir şey olmaz anne sonra yeriz."

 "Jolyne, yoksa hafta sonunu burada mı geçireceksin?" FF'in bu sorusu üzerine Jolyne biraz düşündü. Aslında izin alabilirdi.

 "Babam akşam yedide evde ol demişti artık haftaya gelirim."

 "Evdekilere sor, planınız varsa bozma canım." Annesi biraz üzgün gibiydi.

 "Tamam ama bence yoktur." Jolyne şu an yaşadığı baba tarafını sevmiyor değildi ama birkaç yıldır onları her gün görüyordu zaten. Biraz da tekrardan annesinin yanında uzun süre kalmak istiyordu.

 "Ayy çayı unuttuk!" Böylece evin hanımı önde, kızlar arkada mutfağa koştular. Jolyne geri dönüp kapıyı kilitledi. Çay demlenmişti. Hemen bardaklara aktarım yapıldı.

 "Anne bana çay koysana."

 "Öyle denir mi kız, çay dökülür."

 "Saçmalama."

 "Valla."

 "Bizim Josuke de geçen gün bana çay katsana dedi…"

 İşte tatil konusunda Jolyne'in en sevdiği kısım gelmişti: yan gelip yatarken çay içmek. Bir yandan da dedikodu yapmak. Çay içme faslı sona erdiğinde saat üç olmuştu. Jolyne arkadaşlarıyla buluşmak için kalktı. Ermes'in getirdiği atıştırmalıkları da alıp Jolyne'in çocukluğunun geçtiği o parka indiler. Parkta Anasui ile Weather bekliyordu. Hemen bankları kaptılar. Park kalabalıktı. Çocuklar karneleri aldıktan sonra oynamaya gelmişti. Gençler oturmuş çocukları izlerken tanıdık bir yüz onlara yaklaştı.

 "Jolyne abla!" Gelen Emporio'ydu. Elinde karnesi vardı.

 "Aa."

 "Abla bak takdir aldım!"

 "Aferin."

 "Abla peki sen ne aldın?" Jolyne'in yüzü düştü.

 "O da takdir almış," FF bıyık altından güldü. Jolyne onu dirseğiyle dürtünce sustu.

 "Abla lise zor mu?"

 "Sen daha ortaokulun başındasın kafana takma…"

 "Zor yani?" Off! Bu çocuk hep böyle cin miydi? Sorusunun cevabı FF'ten geldi.

 "Zor tabii ama biz dahi olduğumuz için kolaylıkla geçiyoruz."

 Anasui güldü. "Sen mi dahisin?"

 "Ne varmış? Her hafta gazetenin bulmaca ekindeki zor sudokuyu çözüyorum hem." Bu cevaba hep beraber güldüler.

 "Emporio sen de görmeyeli kocaman olmuşsun…" Jolyne aynı günde onuncu kez duygulanmıştı.

 Ermes'in "Yaşlandık biz kızım…" sözleri üzerine biraz da çocukluk anılarını hatırlayarak sohbete daldılar. Bir yandan da çekirdek çitliyorlardı. Keko olsalar bile çevreye saygılı oldukları için çöplerini poşete koyup attılar. Bu arada Emporio eve gitmişti. Saat beş buçuk olmuştu. Jolyne'in yarım saate gitmesi gerekiyordu. Yavaştan kalkarken arkadaşlarıyla son bir kez vedalaştı ve gitti. Ev yolundan geçen metro olmadığı için otobüsle gidecekti. Yolda düşündüğü tek şey eve gidip yatmaktı. Ama baba ocağı çok gürültülü olduğu için bu pek mümkün olmayacak gibiydi. Bineceği otobüsün bomboş olduğunu görünce şoföre çaktırmadan en arkanın bir önündeki dörtlü koltuğa yayıldı. Telefonunu çıkarıp hemen aile grubuna baktı.

Bizim Sülale

 Siz: gelirken ne alayım 

 babam: iki ekmek al

 babam: bir de cif beyaz

 corno kuzen: puding al

 joske kuzen: kefir al sade

 Siz: market kefiri içme zararlı 

 Siz: amcam evde yapınca içmiyon?? (görüldü)

 Jolyne marketin orada inip siparişleri aldıktan sonra eve kadar yürüdü. Elleri dolu olduğu için kapıya ayağıyla vurmak zorunda kaldı. Kapıyı Josuke açtı.

 "Oo…"

 "Al kefirini, hem de bir litre aldım."

 "Aslan ablam ver taşıyayım poşetleri."

 "Hop önce o karneyi göster bana…" Bunun üzerine Josuke mırın kırın etmeye başladı.

 "Çaktın di mi?"

 "Yoook canım tek edebiyatım kötü diye takdiri kaçırdım." Bu arada Jolyne içeri geçmiş, mutfağa poşetleri bırakmıştı. Babası Jotaro mutfak camından kafasını uzatmış sigara içiyordu. Jolyne elini yüzünü yıkayıp gelene kadar oturma odasındaki televizyon karşısı tekli koltuğa kurulmuş, karneyi bekliyordu. Jolyne karneyi adamın yüzünün önünde salladı. Babası ciddi tavrını bozmadan karneyi eline aldı, baktı, baktı ve sonunda o sihirli sözleri söyledi.

 "Cüzdanımı getir."

 Jolyne uçarak babasının dolabındaki çakma mi gerçek mi bilmediği yılan derisi pantolonun cebindeki deri cüzdanı aldı ve gittiği hızla oturma odasına geri gitti. Babası birkaç iki yüzlük sayıp Jolyne'e verdi.

 "Aferin bak çalışınca oluyormuş değil mi. Şimdi geriye sınav sonuçların kaldı." Annesiyle neredeyse aynı şeyi söylemişti. Jolyne bunu belirtmemek için kendini tuttu. O sırada sulu amcası Joseph karneyi almış inceliyordu.

 "Sivgili iğrincimiz bişirilirini tibrik idiriz. Niye devamını dileriz yazmamışlar?"

 "Lise bittiği için??"

 "Ne… Jolyne sen 10. sınıf değil misin?"

 "Ya oha!" Oha lafını duyan babası kızını bakışlarıyla uyardı.

 "Yanlış mı söyledim?"

 "Ben odamdayım…" Jolyne merdivenleri üçer üçer çıkıp kendisini odasına attı. Babasından aldığı harçlığı saklayıp güzel günlere sakladığı bir kiloluk ay çekirdeği paketinden birazını odasında bulunan temiz bir kaba koyup dizüstü bilgisayarını açtı. Duvar kağıdı mavi arkaplan üzerine yeşil kelebeklerdi. Ne oynasam diye düşünürken yine mesaj geldi. Bu sefer mesaja bilgisayardan baktı. Üçlü gruba mesaj gelmişti.

Florida Fıstıkları

 Foof: aramaya gelin la

 Siz: geliom

 Aramada Ermes ablası Gloria ile menemen yapıyordu. Bu alakasız sahneyi Jolyne çekirdek, FF ise leblebi eşliğinde izledi.

 "Çok hamaratsın kız"

 "Bize yok mu?"

 "Siz zaten yiyonuz… neyse ablam kapat diyor görüşürüz gızlar."

 "Beni de yemeğe çağırıyorlar babaay…"

 Aşağıdan tabak çanak sesini duyan Jolyne de aramadan çıktı ve çekirdeğini güvenli bir yere sakladıktan sonra sofrayı kurmaya yardım etmeye gitti. Yemeği hızla yiyip kalkacakken Jonathan amcası onu durdurdu.

 "Çocuklar bir dakika beni dinleyin. Bu yıl yazın hep beraber deniz kenarında bir yere tatile gidelim istiyorum. Hem vakit geçirmiş oluruz. Ne dersiniz?" Bu gayet güzel bir teklifti.

 "Ne zaman gideceğiz? Ne kadar kalacağız?"

 "Temmuzda gideriz. Bir hafta on gün kalmak istiyorum…"

 "Peki nereye gideceğiz?"

 "Biraz araştırdım ve Morioh'ta makul fiyata çok sevimli pansiyonlar var, sahilleri de çok güzel." Joseph öksürdü. Josuke ise gayet mutluydu. Diğerleri de bu fikri beğenmiş gözüküyordu.

 "Hangi pansiyonmuş o?" Jonathan bilgisayardan bahsi geçen yeri gösterdi. Sevimli bir yerdi ama küçük gözüküyordu.

 "Burası biraz küçük gibi. Altı kişi sığar mıyız?"

 "Sığmazsak sen damda uyursun."

 "Çevrede böyle başka pansiyonlar da var eminim bir tanesi bize göredir." Böylece yatana kadar tatil planını genişlettiler. Jolyne uyuyana kadar aklında bu konu vardı. İlk defa ailecek tatile gidecekleri için heyecanlıydı ama alışveriş, rezervasyon, hazırlık ve yol için çok zamanları yoktu. Belki alışverişe kızlarla gidebilirdi. Ya da plana başkaları dahil olabilirdi. Artık zamanla görecekti. Morioh'a küçükken bir iki kez gitmişti. Bazı akrabalar da orada yaşıyordu. Çok hatırlamıyordu. Uykuya dalarken tatilin güzel geçmesini umdu.

Notes:

Evet her fic'e o çay eklenecek. Çaykoliğim.

Series this work belongs to: